Ödev Yardım
Sınıf
Forum
Sorular
Yapay Zeka
Okullar
Blog
Kitaplar
Giriş Yap
Kayıt Ol
Ödev Yardım
Ödev Yardım
Forum
Soru Sor
Ders Seç
Beden Eğitimi ve Spor
Biyoloji
Coğrafya
Diğer
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
Felsefe
Fen Bilimleri
Fizik
Görsel Sanatlar
Kimya
Matematik
Müzik
Sosyal Bilgiler
T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük
Tarih
Türk Dili ve Edebiyatı
Türkçe
Yabancı Dil
Dünyada her şey için medeniyet için hayat için muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir fendir medeni dünya çok ileridedir.buna yetişmek o medeniyet çemberine girmek mecburiyetindeyiz türk milleti. çalışkandır türk milleti zekidir çünkü. türk milleti birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir Mustafa Kemal Atatürk ün sözleri I .Milliyetçilik II.Halkçılık III.Laiklik IV.İnkilapçılık illerinden hangileriyle ilişkilendirilebilir? A)I ve II B)I ve III C)I,II ve III D) I ve III ve IV E) I II III ve IV
Diğer
·
2024-11-25 22:14:35
cumhuriyetcili ilkesi seçme ve seçilme hakkının tüm vatandaşlara verilmesini ve yönetimde eşitliği esas alır buna göre cumhuriyetçilik ilkesinin aşağıdaki hangisi ile ilişkili olduğu söylenebilir ? A) Halkçılık B) Milliyetçilik C) Devletçilik D) İnkılapçılık E) Laiklik
Diğer
·
2024-11-25 20:54:38
FORSA Akdeniz’in mitoloji yuvası nihayetsiz ufuklarına bakan küçük tepe, minimini bir çiçek ormanı gibi idi. İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyor, ilkbaharın tatlı rüzgârlarıyla martılar çılgın bağırışlarıyla havayı çınlatıyordu. Badem bahçesinin yanı geniş bir bağdı. Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik ta vadiye kadar iniyordu. Bağın ortasındaki viran kulübenin kapısız giriş yerinden, bir ihtiyar çıktı. Saçı sakalı bembeyazdı. Kamburunu düzeltmek istiyormuş gibi gerindi. Elleri, ayakları titriyordu. Gök kadar boş, gök kadar sakin duran denize baktı, baktı: “Hayırdır inşallah!” dedi. Duvarın dibindeki taş yığınlarına çöktü. Başını iki ellerinin arasına aldı. Sırtında yırtık bir çuval vardı. Çıplak ayakları, topraktan yoğrulmuş sanılacaktı. Zayıf kolları, kirli tunç rengindeydi. Tekrar başını kaldırdı. Gökle denizin birleştiği dumandan çizgiye dikkatle baktı. Fakat görünürde bir şey yoktu. Bu, her gece uykusunda kendini kurtarmak için birçok geminin pupa yelken geldiğini gören, zavallı, eski bir Türk forsasıydı. Esir olalı kırk seneden fazla olmuştu. Otuz yaşında dinç, levent, kuvvetli bir kahramanken Malta korsanlarının eline düşmüştü.Yirmi sene, onların kadırgalarında kürek çekti. Yirmi sene iki zincirle iki ayağından rutubetli bir geminin dibine bağlanmış yaşadı. Yirmi senenin yazları, kışlan, rüzgârları, fırtınaları, güneşleri onun granit vücudunu eritemedi. Zincirleri küflendi, çürüdü, kırıldı. Yirmi sene içinde birkaç defa halkalarını, çivilerini değiştirdiler fakat onun çelikten daha sert, adaleli bacaklarına bir şey olmadı. Yalnız abdest alamadığı için üzülüyordu. Daima güneşin doğduğu tarafı soluna alır, gözlerini kıbleye çevirir, beş vaktini gizli gizli, işaretle eda ederdi.Elli yaşma gelince korsanlar onu “Artık iyi kürek çekemez.” diye çıkarıp bir adada satmışlardı. Efendisi bir çiftçiydi. On sene kuru ekmekle onun yanında çalıştı. Allah’a çok şükrediyordu. Çünkü artık bacaklarından mıhlı değildi. Abdest alıyor, tam kıblenin karşısına geçiyor, unutmadığı ayetlerle namaz kılıyor, dua edebiliyordu. Bütün ümidi memleketine -Edremit’e- kavuşmaktı. Otuz sene içinde hiçbir an ümidini kesmedi. “Öldükten sonra dirileceğime nasıl inanıyorsam elli yıl esirlikten sonra da memleketime kavuşacağıma öyle inanırım.” derdi. En şanlı, en meşhur Türk gemicilerindendi. Daha yirmi yaşında iken Tank Boğazı’nı geçmiş, poyraza doğru haftalarca, aylarca, kenar kıyı görmeden gitmiş, rast geldiği ücra adalardan cizyeler almış, irili ufaklı donanmaları tek başına hafif gemisiyle berbat etmişti. O vakitler, Türk ilinde namı dillerde destandı.Öyle denizlere girmişti ki üzerinde dağlardan, adalardan büyük buz parçalan yüzüyordu. Oraları tamamıyla başka bir cihandı. Altı ay gündüz, altı ay gece olurdu. Karısını işte bu, senesi bir büyük günle bir büyük geceden ibaret olan başka dünyadan almıştı. Gemisi altın, gümüş, inci, elmas, esir dolu vatana dönerken kenarsız denizin ortasında evlenmiş, oğlu Turgut Çanakkale’yi geçerken doğmuştu. Şimdi kırk beş yaşında olmalıydı.Acaba yaşıyor muydu? Hayalini unuttuğu karısı acaba hâlâ sağ mıydı? Kırk senedir İstanbul’un minareli ufku hayalinden hiç silinmemişti. “Bir gemim olsa gözümü kapar, Kabataş’ın önüne demir atarım.” diye düşünürdü. Altmış yaşını geçtikten sonra efendisi onu, sözde serbest bıraktı. Bu, serbest bırakmak değil; sokağa, açlığa, perişanlığa atmaktı. İhtiyar esir, bu viran bağın içindeki harap kulübeyi buldu, içeri girdi. Kimse bir şey demedi. Ara sıra kasabaya iniyor, ihtiyarlığına acıyanların verdiği ekmek parçalarını toplayıp dönüyordu. On sene daha geçti. Artık hiç kuvveti kalmamıştı.Hem bağ sahibi de artık onu istemiyordu. Nereye gidecekti? Fakat işte eskiden beri gördüğü rüyaları yeniden görmeye başlamıştı. Kırk senelik bir rüya… Türklerin, Türk gemilerinin gelişi… Gözlerini kurumuş elleriyle iyice ovdu. Denizin gökle birleştiği yere baktı. Evet, mutlaka geleceklerdi. Buna o kadar emindi ki… “Kırk sene görülen bir rüya yalan olmaz.” diyordu. Kulübe duvarının dibine uzandı. Yavaş yavaş gözlerini kapadı. İlkbahar, bir ümit tufanı gibi her tarafı parlatıyordu. Martıların “Geliyorlar, geliyorlar! Seni kurtarmaya geliyorlar!” gibi işittiği tatlı seslerini dinleye dinleye daldı. Duvar taşlarının arasından çıkan kertenkeleler ihtiyarın üzerinde geziniyor, çuvaldan esvabının içine kaçıyor, gür beyaz sakalının üstünde oynaşıyordu. İhtiyar esir, rüyasında ağırbir Türk donanmasının limana girdiğini görüyordu. Kasabaya giden yola birkaç bölük asker çıkarmışlardı. Al bayrağı uzaktan tamdı. Yatağanlar, kalkanlar güneşin aksiyle parıldıyordu. “Bizimkiler! Bizimkiler!” diye bağırarak uyandı. Doğruldu. Üstündeki kertenkeleler kaçıştı. Limana baktı. Hakikaten kalenin karşısına bir donanma gelmişti. Kadırgaların, yelkenlilerin, küreklerin biçimine dikkat etti. Sarardı, gözlerini açtı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Ellerini göğsüne koydu. Bunlar Türk gemileriydi, kenara yanaşıyorlardı. Gözlerine inanamadı. “Acaba rüyam devam mı ediyor?” şüphesine düştü. Fakat uyanıkken rüya görülür müydü? Kanaat getirmek için ellerini ısırdı. Yerden sivri bir taş parçası aldı. Alnına vurdu. Evet, işte hissediyordu; uyanıktı. Gördüğü rüya değildi. O uyurken donanma burnun arkasından birdenbire ortaya çıkmış olacaktı. Sevinçten, hayretten dizlerinin bağı çözüldü. Hemen çöktü. Kenara çıkan bölükler, ellerinde al bayrak, kalenin etrafına doğru ilerliyorlardı. Kırk senelik bir beklemenin son azmiyle davrandı. Birden kemikleri çatırdadı. Badem ağaçlarının çiçekli gölgeleriyle örtülen yoldan yürüdü. Kenara koştu.Karaya çıkan askerler ak sakallı bir ihtiyarın kendilerine doğru koştuğunu görünce “Dur!” diye bağırdılar. İhtiyar durmadı;* bağırdı:— Ben Türk’üm oğullar, ben Türk’üm!Askerler onun yaklaşmasını beklediler. İhtiyar, Türklerin yanına yaklaşınca önüne ilk geleni tutup öpmeye başladı. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Hâline bakanların hepsi duygulanmıştı. Biraz heyecanı sükûn bulunca ona sordular:— Kaç yıldır esirsin?— Kırk…— Nerelisin?— Edremitli.— Adın ne?— Kara Memiş.— Kaptan mıydm?— Evet…İhtiyarın etrafındaki askerler birbirine karıştı. Bir çığlıktır koptu. “Bey’e haber verin!”İhtiyarın kollarına girdiler. Kuş gibi deniz kenarına uçurdular. Bir sandala koydular. Büyük bir kadırgaya çıkardılar. Askerin içinde onun menkıbelerini bilmeyen, şöhretini duymayan yoktu. Bir an güvertede durdu. Sevincinden kırk senedir hasret kaldığı millettaşlarını görmekten şaşırmış, aptallaşmıştı. Ayağına bir çakşır getirdiler. Sırtına bir kaftan attılar. Başına bir kavuk koydular.— Haydi, Bey’in yanma, dediler. Kendini kadırgaya getiren askerlerle beraber büyük geminin kıçına doğru yürüdü. Kara, pala bıyıklı, sırmalı, esvabının üzerine demir çelik zırhlar giymiş iri bir adamın karşısında durdu:— Sen Kaptan Kara Memiş misin?— Evet…— Doğru mu söylüyorsun?— Ne yalan söyleyeceğim?— Aç bakalım sağ kolunu!İhtiyar, kaftanın altından kolunu çıkardı, sıvadı. Bey’e uzattı. Pazısında haç şeklinde derin bir yara izi vardı. Bu yarayı, gecesi altı ay süren bir adadan karısını kaçırırken almıştı. Bey, ellerine sarıldı, öpmeye başladı.— Ben senin oğlunum.— Turgut musun?— Evet…İhtiyar sevincinden bayılmıştı. Kendine gelince oğlu ona:— Ben karaya cenk için çıkıyorum. Sen gemide rahat kal, dedi.Eski kahraman kabul etmedi:— Hayır, ben de beraber cenge çıkacağım.— Çok ihtiyarsın baba.— Fakat kalbim kuvvetlidir.— Rahat et, bizi seyret.— Kırk senedir dövüşe hasretim.Oğlu, “Vurulursun. Vatana hasret gidersin.” diye onu gemide bırakmak istedi. Kara Memiş o vakit birdenbire gençleşmiş bir kaplan gibi doğruldu. Duramıyordu. Kalkan, kılıç istedi. Sonra geminin kıçında sallanan sancağı göstererek:— Şehit olursam bunu üzerime örtün. Vatan, bayrağın dalgalandığı yer değil midir?, dedi. "FORSA METNİNDEN YARARLANARAK KARA MEMİŞ'İN YERİNDE SİZ OLSAYDINIZ BU OLAYLAR KARŞISINDA NE HİSSEDER NELER YAPARDINIZ? SORUSUNDAN HAREKETLE SINIFINIZDA HAZIRLIKLI KISACA 3 DK'LIK HAZIRLIKLI KONUŞMA YAPINIZ KONUŞMANIZDA EMPATİ KURMA STRATEJİSİNİ UYGULAYINIZ. BU STRATEJİYİ UYGULARKEN KENDİNİZİ OLAYDAKİ KAHRAMANIN YERINE KOYARAK NELER HİSSETTİĞİNİ , YAŞADIĞINI, DÜŞÜNDÜĞÜNÜ ANLATMAYA ÇALIŞINIZ KONUŞMANIZ SIRASINDA BEDEN DİLİNİZİ ETKİLİ KULLANMAYA ÖZEN GÖSTERİNİZ. BEDEN DİLİNİ ETKİLİ KULLANMANIN KONUŞMACININ VERMEK İSTEDİĞİ SÖZLÜ OLMAYAN MESAJLARI İLETMEYİ KOLAYLAŞTIRACAĞINI UNUTMAYINIZ. KONUŞMANIZDA KELİMELERİ ANLAMLARINA UYGUN KULLANMAYA ÖZEN GÖSTERİNİZ.". NOT ÖĞRETMEN SORU SORMAYACAK ÖĞRENCİ KONUŞACAK GERÇEK KONUŞMA GİBİ HAZIRLAYINIZ
Türkçe
·
2024-09-29 20:02:50
kaside örneği olan Bu şehr-i İstanbul ki bu misl ü behadır şiirinin redif kafiyesini bulabilirmisiniz
Diğer
·
2024-04-15 20:47:52
X≠1 olmak üzere x³+x²+ 3x–5 = 0 olduğuna göre x+5/x ifadesinin değeri kactır?
Diğer
·
2024-03-20 22:57:22
2 + 10 = ?
Diğer
·
2024-03-04 04:34:33
dünya kaç km hzla döner?
Diğer
·
2024-02-01 13:34:16
Tuz golunun hangi illerimize kiyisi yoktur?
Coğrafya
·
2024-01-26 13:47:01
dunyann ekseni kavrami nedir?
Coğrafya
·
2024-01-26 13:23:04
felsefe çalışmaya nereden başlamalıyım?
Felsefe
·
2024-01-08 19:51:39
Alanı 288 cm² olan bir karenin çevre uzunluğu ile bir eşkenar üçgenin çevre uzunluğu birbirine eşittir.Buna göre, eşkenar üçgenin bir kenar uzunluğu kaç cm'dir?A) 8√2B) 16√2C) 24√2D) 32√2
Matematik
·
2024-01-08 19:40:13
Sakarya savaşı
Türkçe
·
2023-12-18 21:33:53
Bana ciriti tanıtan bilgilendirici metin yazar mısınız
Türkçe
·
2023-12-07 20:13:45
6. Sinif çocukluk şiiri 8 . Etkinlik acill
Türkçe
·
2023-12-07 17:54:49
5 tane çıkarma işlemi
Matematik
·
2023-12-01 10:19:15